top of page
Yazarın fotoğrafıBetül Demirkiran

Meryem Olmak Kolay mı?

Çocukken anneme sorardım ‘anne benim adımı kim koydu’, ‘amcan’ derdi annem. Biraz bozulurdum, neden amcam bu ismi verdi de neden annemle babam değil. Sonra yine sorardım, ‘neden Betül? Ne anlama geliyor?’ Annem cevap verirdi ‘Kuran’dan aldı o ismi, Meryem’in sıfatıdır Betül. Namuslu iffetli kadın olmaktır’ derdi.


Yıllar yıllar sonra, üniversitede batılı bir kaynaktan Meryem’in hikayesini okurken yazarın Meryem değil de Betül ismini kullandığını görünce gülümsemiştim. Meryem diye bahsetmiyordu, Betül diyordu. Sonrasında araştırdım, bazı batılı tarihçilerin Betül dediğini öğrendim, Meryem’e.


Meryem üzerine çok düşüdüm. Aslında Kuran’da ismi geçen tüm kadınları ve kıssalardaki kadın figürlerini, Ayşe’yi, Fatma’yı hep düşündüm. O kadar cesur kadınlar vardı ki geçmişte, ama esameleri okunmuyordu. Sadece iffetli olmalarından dolayı örnekler veriliyor, onlar gibi kanaat etmemiz isteniyordu muhafazakar çevremde.


Meryem gibi ol, Fatma gibi ol, sen onlara layık ol… Ne demekti Meryem gibi olmak? Meryem gibi olmayı örnek verenlere, kızınız hamile, babasız çocuk doğuracak desek herhalde onu öldürürlerdi.  Hz İsa doğuncaya kadar kimse Meryem’e inanmadı. O, halka göre zina yapmıştı, günah işlemişti. Hakkında binlerce dedikodu yapılıyordu, kötülüyorlardı Meryem’i. Gözden çıkarılmıştı.


Meryem hem utanç duyuyordu hem de derdini kimseye anlatamanın verdiği ızdırapla yanıyordu. Ancak kimseye boyun eğmedi, yaşadığı topluma göre aykırı, dışlanmış, kabul görmeyen Meryem, kimseye boyun eğmedi ve herkesi geride bırakarak gitti. Bebeğini doğuruncaya kadar susma orucu tuttu. Kimsesizliği iliklerine kadar hissetti.


Meryem gibi olmak derken, şimdi biraz daha düşünelim. Nedir Meryem gibi olmak?  Bırakıp gidebilmektir Meryem gibi olmak, hayır diyebilmektir, korkusuz olmaktır, dışlanmışlığa ve her türlü iftiraya dayanıp, kendi yolunda yürüyebilmektir, cesurca, ardına bile bakmadan.


İsimlerin insanlar üzerindeki etkisine inanırım, bu nedenle ismi Betül olanlarda da bu hicreti, bu dışlanmışlığı, ötekileştirmeyi, yalnız bırakılmışlığı ve cesareti çokça gördüm. Onların o sessiz halleri, o artlarına bakmadan gitmeleri en büyük çığlıkları oldu. Çok fazla Betül tanıdım, hepsinde aynı hikaye vardı. Sahipsizliği iliklerine kadar hisseden, ayakta dimdik durabilen Betüller, Meryem misali.


Fatıma gibi ol derler, Fatıma’nın babasına diklenmesinden bahsetmezler mesela. Koskoca peygambere en özel hayatını bile anlatıp gerektiği yerde tartışabilen bir Fatma düşünün. Hangimiz babamızla bunu yapabildik?


Ayşe anamıza layık olun derler. Ayşe, gencecik, zeka dolu tıpkı Kızıl Goncalar dizisindeki Zeynep gibi… Ayşe gibi olun derler de, Ayşe gibi, zeki, kültürlü, bilgili, cesur, savaşa gidecek kadar meydan okuyabilen biri olduğumuzda ürkerler. Böyle olmamızı istemezler.


Evet Kızıl Goncalar dizisidir bana bu satırları yazdıran, zira içim çok dolu. Meryem, gerçekten Meryem olmayı başardı ve kendi doğrusunu seçti. Tıpkı Hz Meryem gibi.. ‘La ilahe illallah’ Allahtan başka kimseye sığınmayın, itaat etmeyin, tüm ilah ve ilahelere hayır deyin, baş kaldırın demek. İlah yerine hayatınızın merkezine koyduğunuz her ne ise, hayır demen lazım diyor. Devamında Hz Muhammed’i (sav) hatırlatıyor, onun bilincine ulaş diyor.


Hz. Muhammed’in ilk vahiy indiği, peygamberliğe seçildiği dönemdeki toplumun yapısını düşünün. Hanginiz baş kaldırabilirdi böyle topluma. Muhhamedi olmak, toplumdaki her türlü ahlaksızlığa, haksızlığa, yobazlığa, saltanata, atalara, geleneğe baş kaldırmaktır. Ancak onun aracılığıyla indirilen vahiy başka manalara çekilip yeni bir baskı aracına dönüşünce, müslümanlar baş kaldırmayı değil itaat etmeyi öğrendiler. Boyun eğmek ve itaat etmek müslümanın genel hali sayıldı. Oysa ki ‘Hayır’ diyebilmekti ilkin, iman etmek. Bugün elalemden, suçluluk duygusundan, kaybetmekten, her türlü sallanan parmaktan korkmadan hayır diyebilen müslüman sayısı kaçtır, İslam aleminde.


Aman bilmem kimin gözünden düşerim, sesimi çıkarmayayım, emrine amede olayım demeyen kaç kişi vardır. Bu nedenle ayette ‘iman ettik demekle kurtulacağınızı mı sandınız’ der ve sonra sorar ‘ atalarınızın dinine mi uyacaksınız’. Yani bireyleşmeyecek misiniz? Özgün olmayacak mısınız? Akletmeyecek misiniz?


İnanmak sorgulamakla başlar. Sorunun sorulmadığı yerde inanmaktan bahsedemeyiz. Her şey bir soruyla başlar ve sorgular devam eder. Ancak şu an İslam dünyasının en büyük korkusudur sorgulamak, soru sormak. Eleştirmek hele haşa… Haşalar alır başını gider… Bitmez… Kuran’da kafirlerden de beter bir mevkiden bahseder ve oranın sahiplerinin iki yüzlüler olduğu anlatılır. Kuran’dan en çok şirk, hak yemek, yalan söylemek ve iki yüzlülük öne çıkarılır.


Evlatlar, mallar, canlar, şöhret, iktidar, ululaştırdığınız herkes ve her şey imtihanınız olur. Ancak öyle çeviriler yapıldı ki şimdiye kadar, Kuran sanki kadınları aşağılayan, erkekleri yücelten, sürekli sanki insan namaz, niyaz, şekil, şüküle uymazsa cehennemin dibini boylacağını anlatan emsallerle dolu bir kitap olarak anlatıldı. Kuran, bireysel günahlarla değil toplumsal sorunlardan daha çok bahseder. Bu yüzdendir ki zina yapanı ancak 4 kişi birden gördüğünde cezasından bahseder. Ve bu imkansızdır. Diğer ibadetlerin yapılmadığında herhangi bir cezasından bahsetmez. Fakat, hak, hukuk, adalet, küfür (hakikati örtmek), yalan söylemek, dedikodu yapmak, doğrudan şaşmak, çıkarcı davranmak, iki yüzlülük gibi toplumun dengesi bozan yozlaşmaların karşılıksız kalmayacağından çokça bahseder.


Bu nedenle kişi önce erdemleri öğrenmelidir. O yüzden ilk emir ‘oku’dur. Oku öğren, erdemler nedir, kendin olmak nedir, oku der. Ve irade… Tüm karanlığı içinde barındıran insanın, kendi aydınlığını seçme iradesi. Fakat buna izin verilmez toplumda. Senin için belirlenen kadere uymak zorundasınızdır. Allah ‘biz insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık’ dediği halde... Yani diyor ki, kaderini sen seçersin, senin yerine başkası seçemez. Tek yapman gereken La ilahe lafzını iyi anlamak. Bu zaten sana dayatılan her şeyi reddetmektir.


İnsanın kendi seçimini yapabilmesi kadar özgür hissettiren bir şey var mıdır bu dünyada bilmiyorum. Korku, en büyük düşmanımız. O nedenle ki ‘Allahın veli kulları için korku ve üzüntü yoktur’ der. Yani ne geçmişe dair duyulan üzüntü, ne gelecekten, başımıza gelecek olandan duyduğumuz korku vardır velilik makamında. Farkındaysanız 500 rekat namazdan bahsedilmiyor. Kendini arayıştır bu.


Herkesin kendini arayış yolu farklıdır. Allah hepimize aynı elbiseyi giydirmeyi isteseydi bu kadar çeşitli canlılık olmazdı bu dünyada. Çocukluğumdan beri hep farklı olanı düşünmüş biri olarak, yolumun ne kadar farklı olduğunun hep farkındaydım. Bana giydirilmeye çalışılan elbiseyi kabul etmedim. Bir hocam demişti, ‘insan sayısı kadar farklı Allah algısı vardır ve hiç birinin Allah'ı diğerine uymaz, uymamalıda, yoksa Allah’ı bir formun içine yerleştirmiş oluruz’


Ancak şu an herkes herkesin algısına karışıyor. Sanki tek tip olmak zorundayız, tek bir algıyla hareket etmeliyiz, dini bildiğini iddia edenler ne diyorsa onu yapmalıyız. O zaman neden hepimizin parmak uçları farklı. Farklılığa tahammül edemeyen bir din, nasıl gerçek bir din olabilir. Yoksa buna tahammül edemeyenler başka başka niyetlerle din gibi büyük bir yönetim gücünü elinde tutanlar mıdır? Orasını bilemem.


Bildiğim tek şey, Allah bana benim kalbimden sesleniyor, bir başkasına onun kalbinden. Biz üzerimize giydirin elbiselerden, kulağımıza fısıldanan katılıklardan, yargılardan kurtulamıyoruz ki içeride olanı duyalım. Allah, insanın içinden seslenir, ta en derininden. Herkesin içinde kendi Hira’sı vardır.


Meryem bunu görebilen bir kadın, hem inandığı doğruları yaşıyor hem kendi olma savaşı veriyor. Korkularını yeniyor. Asiye de öyleydi, korkmadı, cesurca Firavun’un sarayında bir Musa yetiştirdi. Her köşede, nasıl bir dönüm noktasına kadınların yerleştiğini görebiliyor musunuz? Hele Hatice… 40 yaşında dul bir kadın, 25 yaşında gencecik bir adamla evlendi. Ve o eşinin yanında oldu, mücadele verdi, son nefesini verinceye kadar. Bir isyan bu, boyun eğmek itaat etmek değil. Eşine deli dediler, kimseye aldırmadı ona inandı.


Hatice gibi ol diyorlar… Olalım da, hanginizde sizden 15 yaş büyük dul bir kadınla evlenme cesareti var? Ya da hanginiz yargılanmadan kendinden küçük bir erkekle evlenebiliyor? Müslümanların yargıladığı, aşağıladığı dul kadın olma hali neden şu an yaşadığım Amerika’da ‘aaa bekar anne misiniz’ diye saygıyla sorulup, boşanmış çocuklu kadınların önünde saygıyla duruluyor. Bizde ikinci el diyenler bile var öyle değil mi? Şimdi kim daha müslüman?


İslami yaşantıyı en iyi temsil eden ülke neden İsveç seçildi? Hiç düşünüyor muyuz, ahlaki prensipleri, erdemleri. Müslüman olmak, namaz kılmak, tesettüre girmek, ibadet etmekten ibaret değildir. İbadetler ruhunuzun erdemlerle tanışmasından sonra, rutininizi düzenleyerek beyin gelişiminize katkıda bulunan eylemlerdir. Bu nedenle en önemli şey, insanın kendi içindeki şeytanla yüzleşmesidir? Şeytanı dışarıda taşlamak kolay, bir başkası hakkında hüküm vermek, yargılamak, eleştirmek, aşağılamak da kolay? Ya içeridekini ne yapacağız?


‘Kötülüğünü kabul eden kötünün imanı bizi aşar’ diyen Cüneyd’in demek istediği de buydu. Kendisiyle yüzleşen kişinin, o gözleri yakan hakikatle karşılaşması kolay mıdır? Hakikat kolay mıdır? Değildir. O yüzden bundan sonra şu ol, bu ol diye nasihat verecekler biraz daha düşünsünler?


Sahi neydi Meryem olmak? Kimdi Meryem? Bilen var mı? Peki ya olabilecek olan?



3.120 görüntüleme4 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

4 Comments


Tek kelimeyle MUHHHTEŞEMMM bir yazı olmuş.👏👏👏 Beynimi okumuş gibi hissettim.

Like

Adım Betül Meryem. Bu bilinçle konmuş bana da. Ama yalnızlıktan, aidiyetsizlikten, bırakılıp terk edilmekten, doğrudan şaşmamak adına toplumdan, çevremden soyutlanmaktan ve içten içe büyüyen değersizlik yanılgısından çok yoruldum. İçimdeki canlılık sönüyor, tükeniyorum bir omuz bulamamaktan, derdimi benimle dinleyecek birinin olmamasından. İsmin biri zaten ağır neden ikinci kere de pekiştirilir ki.. Bununla mücadele halinde olmak çok yorucu maalesef.

Like
z.sayma
May 07
Replying to

Ümit var ol ablam, benim kizimin da adi Betül. Hiç bir zaman, hiç kimse sana değersizlik hissi vermesin, verdirtme. Allah yâr ve yardımcın olsun, hep iyilerle karşılaştırsın her alanda.

Gerçekten Betüller farklı, etrafımda, yakınımdakı Betülleri gözlemledim yıllarca. Betül demek güçlü demek, zeki demek, kendi kendine daima yeten demek. Belki bundandır verdiğiniz büyük imtihan. Rabbim sevdiği kullarını imtihan edermiş. Allaha emanet ediyorum seni sağlıcakla kal🌹

Edited
Like

Bir lahananın büyürken içine dürülmesi gibi fedakarlık, başarı ve çalışkanlık yaprakları altında içimize dürdüğümüz yaraları açtı bu yazı.. Kalemine sağlık, hüznümüz ve gayretimiz ışığımız olsun. Hasretle, selametle.

Like
bottom of page